Powered By Blogger

2 Kasım 2014 Pazar

Sabaha kadar oturduğum geceler...

         Sabahın 06:30’u.Ve ben bu saate kadar hiç uyumadım. Sabah kalkıp gidecek bir işim yok ki. Onun için oturabildiğim kadar oturuyorum. Yıllar öncesinde de böyle otururdum sabahlara kadar. O zamanlar yine çalışmıyordum. Gece NBA maçları olurdu. Onları izlerdim. Olmadı tartışma programları. Futbol tartışma programlarını da izlerdim ama genelde siyasi tartışmaları izlerdim. Çünkü her gece futbol tartışma programı olmazdı. Gerçi şimdi de olmuyor.

        Çay yapardım kendime.1-2 bardaklık. Benim içeceğim kadar. Geçerdim televizyonun karşısına. Oh keyfime diyecek yoktu. Televizyonumuzun tam karşısında bir koltuğumuz vardı. Kurulurdum ona. Bazen ayaklarımı uzatırdım. Kafamı da koltuğun kulpuna koyardım. Sanki koltukta değil de bir bahçedeki hamakta yatarmışım gibiydi o halim.


sabahlara kadar oturmak
foto kaynak: unsplash.com

        Bazı geceler babam eşlik ederdi bana. Bazen de kardeşim. Ama genelde babam olurdu yanımda. Çok seyrekte üçümüz beraber olurduk. Bir de futbol tartışma programı açmışsak. Ev tam bir kahvehane gibi olurdu. Futbol sohbeti gırla giderdi. Hepimiz heyecanla lafa girip kendi düşüncemizi söylemek için bir aslanın avını beklediği gibi beklerdik. Gerçekten o konuşmalarımız şu an bile lafı edilmeye değer konuşmalardı. Zevk alırdık konuşurken. Sanki hepimizin ağzından bal damlardı.

        O gecelerde sabahlara kadar kim bilir kaç defa NBA maçları izlemişimdir? O kadar ki günlük olarak maç saatlerini takip eder hale gelmiştim. O zamanlar Mehmet Okur hala oynuyordu. Bir de Hidayet Türkoğlu vardı işte. İki kişicik. Gerçi şimdi de fazla yok. NBA’de oynayanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu ülke neden basketbolcu yetiştiremiyor? Bunu sorumluların başlarını iki ellerinin arasına alarak düşünmeleri gerekir.

         Televizyon başında, ”Haydi Hido, Haydi Memo” derdim. Sanki televizyondan değil de basketbol tribününden maçı canlı canlı izliyormuşum gibi. Bazen maçlar sabah 06:00’da ya da 07:00’de başlıyordu. Hale bakın. Biz daha yeni kalkarken adamlar basketbol oynuyorlar. Tamam bu doğal bir şey ama. İnsan yine de garipsiyor.

         İnsan öyle geceyi ayakta geçirince yarasa gibi oluyor. Işıktan kaçıyor. Doğru yatağa koşuyor. Ama o uykunun hiçbir faydası olmuyor. Çünkü gece uykusu başka. Gece uykusunun yerini tutmuyor. Böyle sersem sersem dolaşıyorsun ortalıkta. Ruh gibi. Birileri ruh çağırsa hemen seni gönderirler. O kadar yani.

         Böyle gecelerin sabahlarında dışarı çıkıp hava almak gibisi yoktur. Şöyle derinden derinden çekersin nefesini. Ciğerler bayram eder yani. Sabahın o havası insanı kendine getirir. Ne var ki bu da geçicidir. Tekrar içeriye girdiğinizde bir zaman sonra uyuşturucu içmiş de kafanız dumanlanmış şekline yine geri dönersiniz. Bir yandan da yarın ki gece için ne yapacağınızı planlamaya başlarsınız. ”Hangi tartışma programları var? NBA maçı var mı? ”Böyle kafanızda bin tilki dolaşır da, hiç birinin kuyruğu birbirine değmez.

          Öyle gecelerde daha önce izlemediğim, peşin hükümlü olduğu dizileri de izlerdim. Hiç bir önyargım olmadan. Böyle yaparak Kapalıçarşı diye bir dizi vardı. Nejat İşler’in oynadığı. Onu keşfettim. Sonra sıkı bir takipçisi olmuştum o dizinin. Peki siz neler yapıyorsunuz böyle gecelerde?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder